Ekim/1978’de...MHP/İstanbul İl Başkanı rahmetli Recep Haşatlı’nın cenazesinden sonra iki gün daha İstanbul’da kalarak Topkapı ve Ayasofya’yı Dil-tarih’li ülküdaşlarımla birlikte ziyaret etmiştim.
Bizim nesil için Ayasofya konusunun kapalı kalması derin
bir üzüntü hali, içimizde kanayan
bir yaradır.
Ayasofya....Gezip gördüğüm Sultan Ahmet-Süleymaniye-Selimiye Camii’leri gibi aydınlık değildi. Alacakaranlık ve loşluk
her kilisenin özelliğidir. Bu durum öğrencilerimizi götürdüğümüz Kapadokya’daki kiliselerde de görülür. Kabir ve ahiret inancını yansıtır.
Ayasofya’nın İçine adımınızı attığınız anda sizi farklı bir aleme götürür. Sanki... Salı günü fethedilen İstanbul’da, Ayasofya’da kılınan “ilk Cuma” namazı sonrası cennetmekan atamız Fatih Sultan Mehmet Han veya Hoca Akşemsettin ile gözgöze gelirsinizde elinizi kalbinize götürürsünüz.
Hoca Akşemsettin ile sevgi dolu bakışırken Osmanlı tarihinde “idam edilen ilk sadrazam” olan Çandarlı Halil Paşa’nın gözlerini yere bakarak camii içinde şaşkın şaşkın gezmesi dikkatinizi çeker.! “Behey bre Lala Paşa..!! Haçlılardan korkarak bu KUTLU FETHİ “engellemek” için yaptıkların ÇANDARLI Ailesine hiç ama hiç yakışmadı..!! Ne yapalım kendi sonunu kendin hazırladın.!”
Cennetmekan Fatih Sultan Mehmet Han, Ayasofya’dan İstanbul halkının dert ve dileklerini öğrenmek, yerinde görmek için cami dışına çıkarken caminin ortasında durup, hayranlıkla kubbenin büyüklüğünü seyre daldım. Ayasofya gerçekten muhteşem bir eser. Her yönüyle dünya mirası.
Atalarımız sayesinde...
Başta Mimar Sinan olmak üzere yapılan tamir ve tadilatlar ile bu muhteşem eser bugüne kadar kaldı. Yüzyıllarca Ezan-ı Muhammediye İstanbul üzerine dalga dalga yayıldı. Tekrar camiye tahvili bir hakkın iadesinden başka bir şey değildir.
Buna itiraz edenlerin hiçbir gerekçesi yoktur. Kılıç hakkının İslamda olmadığını beyan eden televizyonlardaki bazı “kılıç artıkları”, zangoç suratlılar Bizans ruhuyla açıkça olmasa bile üstü kapalı olarak itirazlarını dışa vurmaktadırlar.
Elbette “kılıç hakkı” Türk’e aittir. Çünkü cennetmekan Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbul’u fethedince Bizans imparatorunun şahsi mülkünde olan bu yapıyı kendi mülküne geçirmiş ve camii olarak vakfetmiştir.!
Fatih Sultan Mehmet Han’ın “kim ki bu vakfiyyemin bir maddesini değiştirse..!!!” diye başlayan bedduasına uğrayanlara hep üzülmüşümdür.! Fatih’in vasiyeti ortada iken ve gayet açık ve net iken bir müslüman Türk hükümeti nasıl böyle bir “gaflette” bulunur.?
Ayasofya dediğim gibi gerçekten muhteşem bir eser. Bu muhteşem eserin “bakımı için” Fatih Sultan Mehmet Han, Kapalı Çarşı ve Mısır Çarsısını vakfetti. Hala “Ayasofya-yı Kebir Camii Vakfı İstanbul 1.Vakıflar Bölge Müdürlüğünce idare edilmektedir.
Yakınındaki Sultan Ahmet Camii isterse bomboş olsun..(olmasında)
Türkiye’deki camii sayısı 80 bin değil isterse 180 bin camii olsun...
Biliriz ki...
AYASOFYA...Müslüman Türk Milletinin FETİH Camisidir.
Ayasofya, fethin KUTLU bir sembolü,kutsal bir emanetidir.
Ve yine biliriz ki... AYASOFYA;
Dini bir sembol değil SİYASİ ve EGEMENLİK sembolüdür.!
Bizans’ı ihya peşinde koşan ahmaklar, zangoç suratlılar boşa kürek çekmektedirler.
Devlet Bey’in dediği gibi;
“Ayasofya’dan çan sesi değil,
Allah’ın izniyle ezan sesi yükselecektir.”
2 Temmuz yaklaşıyor...
İnşallah bu son Cuma olacaktır. Öyle daracık bir yerde değil..! O muazzam kubbenin altında bu aziz milletin evlatları Cuma namazlarını kılacaklardır.
Bugün Cuma...
Hayırlı Cumalar.
Ali Kuzencik
